HÜDA PAR Genel Başkanı Yapıcıoğlu, Zeytinburnu Belediyesi Belgradkapı Sosyal Tesisleri’nde medya mensuplarıyla bir araya gelerek gündeme dair açıklamalarda bulundu. Gazze’de yaşanan soykırımın durdurulması için Siyonist işgal rejimi ile ilişkilerin kesilmesi gerektiğine dikkati çeken Yapıcıoğlu, “Onu devlet olarak tanımaktan vazgeçin!” dedi.
İşgal rejimiyle askeri ve ticari ilişkilerini kökten kesemeyen ülkelere de seslenen Yapıcıoğlu, “Eğer bunları kayıtsız şartsız yapamıyorsanız en azından Allah aşkına şu vahşet sona erinceye kadar deyin ki şu saldırıları durdurmazsan, insani yardımların oraya girmesine izin vermezsen seninle bütün ilişkilerimi kesiyorum, deyin.” şeklinde konuştu.
Siyonist medyanın oluşturmuş olduğu algı ve kara propaganda çalışmalarına karşı duyarlı medya mensuplarına büyük işler düştüğünü anımsatan Yapıcıoğlu, duyarlı medya mensuplarının, siyonist basının ya da siyonizmin etkisindeki basının yapmış olduğu kara propagandanın etkisini kırmak için daha fazla sorumluluk alması gerektiğine vurgu yaptı.
Malcolm X’in, “Eğer dikkatli olmazsanız medya sizin mazlumlardan nefret etmenizi, zâlimleri ise sevmenizi sağlar” sözüne atıfta bulunan Yapıcıoğlu, işgalci siyonist rejimin, 7 Ekim’den bu yana geçen süre zarfı başta olmak üzere 75 yıldır işgalci Siyonistlerin basını en etkili silah olarak kullandığına dikkati çekti.
“İşgalci olmalarına rağmen kendilerini, dünya kamuoyuna meşru bir devlet olarak pazarladılar”
Siyonist işgal rejiminin, işgal etmiş olduğu Filistin topraklarında işgalci olmalarına rağmen kendilerini meşru bir devlet olarak pazarladıklarını söyleyen Yapıcıoğlu, “Orada İşgalci olmalarına rağmen kendilerini, maalesef İslam ümmeti de dahil dünya kamuoyuna meşru bir devlet olarak pazarladılar, kabul ettirdiler; oradaki şerefli direnişçileri de onların kardeşlerine terörist olarak tanıttılar ve zaman zaman bazı Müslümanlar oradaki direnişçi kardeşlerini, kendi vatanlarını, kendi izzetlerini, kendi çocuklarını, kendi kadınlarını, kendi hürmetlerini ve hepimizin mukaddesatını korumak adına hareket edenler, o şerefli direnişçiler, ‘adi bir teröristmiş’ gibi etiketlendiler ve zulme maruz kaldılar.” İfadelerini kullandı.
“İşgalci ‘meşru güç’, direnişçi ‘terörist’ oldu”
Aksa Tufanı öncesinde işgalci siyonistlerin “barışsever” olarak gösterilmeye çalışıldığına dikkat çeken Yapıcıoğlu, işgalcilerin özellikle Mescid-i Aksa’daki saldırılarına ilişkin yandaş medyanın “çatışma” ifadesini kullandığını ancak gerçekte sadece siyonist tarafın elinde silah olduğunu vurguladı.
İşgal rejimini dezerformasyon ve kirli algılarına dikkati çeken Yapıcıoğlu, “Siyonistler her vahşet sergilediğinde onların tarafında olan siyasetçiler, devlet idarecileri ve basın kurumları buna siyonizmin ya da israilin ‘kendisini savunma hakkı’ dediler, işgale ‘operasyon’ dediler, direnişe ‘terör’ dediler. Siyonistler ile oradaki direnişçiler arasında bir çatışma çıktığında siyonistler katledilmiş oldu ama oradaki bebekler, siviller ‘öldü’ olarak gösterildi. Sanki hastalıktan ya da çok tabii bir sebeple ölmüş gibi… Öldürüldü bile demediler. Vahşete karşı çıkanları antisemitizmle suçladılar, halen daha devam ediyorlar. İşgalci ‘meşru güç’, direnişçi ‘terörist’ oldu. Çatışma alanlarında askeri üniformalı olanlar bile karşı karşıya geldiğinde yani işgal güçleri ile direnişçiler, eğer bir işgal askeri ya da polisi silahlı bir elemanı, direnişçilerin eline esir olarak düştüğünde onun adı ‘rehine’ oldu, ama işgal güçleri aradıkları birini teslim olmaya zorlamak için onun 70 yaşındaki anne babasını ya da 5 yaşındaki çocuğunu rehin aldıklarında bunun adı ‘tutuklama’ oldu.” diye konuştu.
“Basın, çarpıtmalara daha dikkat etmeli”
Programa katılan basın mensuplarına seslenen Yapıcıoğlu,”Bizim elimizde de etkili bir güç olan basını biz neden onların silah gibi kullandığı basını etkisiz hale getirmek için kullanamıyoruz. Bu soruyu hepimizin kendimize sorması lazım. Hiç kullanılmıyor demiyorum ama bu oyunlara, bu kelime oyunlarına, bu çarpıtmalara, bu kendi amaçlarına hizmet eder şekildeki kavramsallaştırmalara biraz daha dikkat edilmesi gerektiği düşüncesindeyim. Bütün basın emekçisi ve idarecisi kardeşlerime hasetten bunu istirham ediyorum. Lütfen o kardeşlerimizin şerefli birer direnişçiler iken ‘terörist’ olarak tanınmamaları için siyonist basının ya da siyonizmin etkisindeki basının yapmış olduğu kara propagandanın etkisini kırmak için biraz daha fazla sorumluluk alınması gerektiğini söylüyorum.” şeklinde konuştu.
Siyoniszmin dünyanın en tehlikeli ırkçılığı ve fikri olduğuna dikkat çeken Yapıcıoğlu, “Çünkü kendinden başkasını insan kabul etmez. Çünkü kendinden başka diğer bütün milletleri, diğer bütün kavimlere mensup insanları kendilerine hizmet edilmek üzere yaratılmış merkepler olarak görür ve bunu açıkça söylerler.” ifadelerini kullandı.
“İsrail dünyanın en tehlikeli terör örgütüdür”
Siyonist işgalcilerin dünyanın en tehlikeli terör örgütü olduğuna vurgu yapan Yapıcıoğlu, “Çocuk, kadın öldürmekten daha kötü bir şey de var! Çocuk öldürmeyi meşru bir hak olarak kabul etmek, çocuk öldürmekten bin kat beterdir. Ve bunu açıkça söylüyorlar. Bunu kendilerine bir hak olarak görüyorlar. Ve bütün dünyayı da adeta sihirlenmiş gibi bütün dünya da diyor ki ‘ama israilin kendini savunma hakkı var.’ Hatta onların bazı din adamları çıkıp şöyle söylüyor: O çocuklar büyürse bir terörist olacak ve bir Yahudi öldürecek, bir de böyle düşünün, diyor. Yani bu çocuk da olsa bebek de olsa o öldürülmeyi hak ediyor diyor. Şimdi bu kadar sapıkça fikirlere sahip olan, bu kadar elinde türlü türlü silahlar bulunduran bir terör örgütü, bunlar üst üste geldiğinde bana göre dünyanın en tehlikeli terör örgütüdür.” diye konuştu.
“Kim onların yüzündeki maskeyi kaldırır onları tanıtırsa bütün insanlığa hizmet etmiş olur”
Bu nedenlerle gazetecilerin, siyonizmin ne olduğunu, hedefinin ne olduğunu, diğer insanlara nasıl baktığını ve yöntemlerinin ne olduğunu biraz daha detaylı anlatması gerektiğini belirten Yapıcıoğlu, “Zira bu dünyanın en tehlikeli terör örgütünün hedefi sadece Filistin değildir. Onlar sadece Filistinlilerin başına bela olmamışlar. Onlar bütün insanlığın başına beladırlar. Dolayısıyla bütün insanlığın onları tanımaya hakları vardır. Kim onların yüzündeki maskeyi kaldırır onları tanıtırsa bütün insanlığa hizmet etmiş olur. 7 Ekim’deki Aksa Tufanı Operasyonu, işgalin yüzündeki maskeyi kaldırdı. İnşallah bir daha makyaj tutmayacak. Belki saçı sakalı ağarmış birileri öldürüldüğünde, insan diyebilir ki o da savaşan taraftı ya da şahsi bazı eksikleri, günahları vardı ama zaten tertemiz olan, hiçbir günahı olmayan binlerce bebek neyin karşılığında öldürüldü? Ben inanıyorum ki mutlaka ama mutlaka bunun karşılığında çok büyük şeyler olacak. Evet, büyük doğumların sancısı büyük olur. Şu anda çok ciddi bir sancı yaşıyoruz, inşallah bu doğum siyonizmin ne olduğunu, bütün insanlık tarafından tanınması ve insanların adaleti tesis konusunda ve hidayete erişme noktasında çok ciddi bir ivme kazanmasına vesile olacaktır diye temenni ediyorum.” değerlendirmesinde bulundu.
Netenyahu’nun Arap liderlerine yönelik tehdidi
Bir gazetecinin işgalci siyonist Netenyahu’nun Arap ülkeleri liderlerine yönelik tehditlerini hatırlatması üzerine Yapıcıoğlu, “Siyonist işgal rejiminin başbakanı birilerini tehdit etti. Koltuğunuzda oturmaya devam etmek istiyorsanız sesinizi çıkarmayın, dedi. Yaklaşık yüz yıl önce neredeyse bütün İslam ülkeleri işgal altındaydı. Ve bütün bu İslam coğrafyasında farklı farklı kavimlere mensup insanlar İslam’ın kendilerine vermiş olduğu ruhla ayağa kalktı ve kendi işgalcilerini kovdular. Ama maalesef sonradan masa başı oyunlarıyla o emperyalistler pek çok yerde kendilerine hizmet edecek birilerini buldular, iktidar koltuklarına oturttular. Evet, o koltukta oturmayı küresel siyonizme ve emperyalizme borçlu olanlar bu tehditten korkarlar. O tehdit muhtemelen hedefine de ulaşacaktır. Kendi sırtını kendi halkına dayamayan, meşruiyetini kendi halkından, kendi milletinden almayan yöneticilerin bu tehditten korkması pek muhtemeldir.” şeklinde yanıt verdi.
“Siyonist rejimle bütün ilişkilerinizi kesin”
Gazze’deki duruma karşı hükümetten beklentilerini de sıralayan Yapıcıoğlu, “Amerika Kudüs’ü israilin başkenti olarak tanıdığı zamanlarda o dönemde söyledik bütün İslam ülkelerine çağrıda bulunduk ve dedik ki şu siyonist rejimle bütün ilişkilerinizi kesin, onu devlet olarak tanımaktan vazgeçin, kendi hava sahanızı kapatın. Oralardan kalkan ve oraya giden uçakların kendi hava sahanızdan geçmesine izin vermeyin. Kendi limanlarınızı kapatın, sizin limanlarınızdan hiçbir gemi oraya gitmesin; oradan kalkan hiçbir gemi sizin limanlarınıza yanaşmasın. Ticari ilişkilerinizi kesin. Eğer bunları kayıtsız şartsız yapamıyorsanız en azından Allah aşkına şu vahşet sona erinceye kadar deyin ki şu saldırıları durdurmazsan, insani yardımların oraya girmesine izin vermezsen seninle bütün ilişkilerimi kesiyorum, deyin.” diye konuştu.
“Şimdiye kadar yaptıklarımız vahşeti durdurmamışsa o zaman pozisyonumuzu yeniden değerlendirmeliyiz”
Türkiye’nin, işgal rejimindeki elçisini istişare için de olsa geri çekmesini olumlu bulduklarını ancak bunun da çok geç alınan bir karar olduğunu söyleyen Yapıcıoğlu, Siyonitlerin saldırı ve soykırımlarının durdurulması gerektiğini belirterek, son olarak şunları kaydetti:
“Rusya Kırım’ı işgal etti ve halen Türkiye bu işgalin hukuksuz olduğunu, gayrimeşru olduğunu ve tanımayacağını söyledi. Bundan dolayı bundan yıllar önce Ulaştırma Bakanlığı Kırım’dan kalkan gemilerin Türkiye’deki limanlara yanaşamayacağına karar verdi. Ve bütün limanlara yazı gönderdi dedi ki, Kırım’dan kalkan gemileri kabul etmeyin ve Kırım’a gideceğini beyan eden hiçbir geminin de limanlarınızdan da ayrılmasına izin vermeyin! Kırım işgal altında. Peki, Filistin siyonistlerin babasının malı mı? Burası işgal altında değil mi? Madem israil işgalci, o zaman işgal altındaki limanlara hiçbir geminin buradan gitmesine müsaade edilmemeli. Daha yapılması gereken çok şey var. Hepimizin yapması gereken şey var. Şimdiye kadar yaptıklarımız vahşeti durdurmamışsa o zaman pozisyonumuzu yeniden değerlendirip daha fazla ne yapabiliriz bunun üzerine tartışmak lazım. Bugün acil olan oradaki Mazlumların, oradaki çocukların kadınların üzerine bomba yağdırılmasının önüne geçmek ve belki insani yardımların oraya ulaşmasını sağlamaktır.”