Çatalı sol elle tutmak yozlaşmadır
Osmanlı’da modernleşmeye sebep olan en büyük etkenlerden biri çataldır. Sağ el ile yemek yiyen atalarımız modernleşme etkisiyle çatalı masasında sola koyarak bir anda sol el ile yemeğe itilmiştir. Kültürümüzde tavsiye edilmeyen ve toplumun alışkanlıklarına da ters olan bu durum, zamanla yerleşik hale gelmiş, bugüne kadar da devam etmiştir. Halbuki İslâmî adapta sağ elle yemek, solla yemek yememek mühim bir esastır. -Elbette genetik olarak veya herhangi bir özürden dolayı sol elini kullanamayanlarımız her zaman bu yasağın dışında değerlendirilmiştir.- Zaten fıtrat olarak solla yemek çok daha zordur. Bizim geleneğimizde her şey sağdan başlar. Hadis-i şeriflerde, Osmanlı’da, hatta İslamiyet’ten önce Türk kültüründe sağ taraf bizler için her zaman ayırıcı bir vasıf olma özelliği taşımıştır. Eve giriyorken sağ ayakla girmeye önem veren, “Yiyeceğin her şeyi sağ elinle ye” tavsiyeleriyle yetişen bir medeniyetin evlatlarıyız. Binlerce yıldır sağ elimizle yiyen bizler şimdi neden sol el ile yemeğe itildik? Bir de buna görgü kuralı dedik. Batıdan gelen sol medeniyetin birçok değerimize dokunduğunun farkında mıyız?
Çatalın yemek masasında kullanımının ilk örneklerinin 1004-1005 yılları arasında İstanbul’da görüldüğü, ardından İtalya’ya ulaştığı ve oradan da tüm dünyaya yayıldığı tarihsel araştırmalarda yer alır. Batılı toplumlarda çatal çok da kadim bir sofra aracı olarak kabul görmüyor, hatta lanetleniyor. Ancak 18. yüzyılda makarna tüketiminin yaygınlaşmasıyla kullanımı artıyor. Bir nevi makarna için var olmuş bir alet de diyebiliriz. Bazı araştırmacılar, Bizans’ta ve taşındığı birçok Avrupa ülkesinde iki uçlu olarak kullanılan çatalın daha çok eti rahat kesebilmek üzere icat edildiğini düşünmektedir.
Çatal Osmanlı’ya 18. yüzyılda, alaturka alafranga ayrımının yoğun olduğu dönemlerde geliyor. Önce gayrimüslim vatandaşların evlerinde kullanılmaya başlıyor. İlk tanışanlar acemice kullanıyor, sadece özel günlerde sofralarında yer veriyor. Daha sonra bizim aristokrat dediğimiz kesimin evine, yavaş yavaş da halkın sofrasına kadar giriyor. Fakat halkın sofrasına girişi epey uzun zaman alıyor. Nitekim o dönemde Müslüman kesimin geleneksel sofra kültürünü devam ettirme eğilimini, saraylı seçkinlerin dahi gayrimüslimlere nazaran oldukça geç bir tarihte çatal-bıçak takımlarına ilgi göstermiş olmaları açıklıyor. Çünkü bizim medeniyetimiz kaşık kültürü. Biz bu tarihe kadar biz her şeyi sağ el ile kaşıkla, el ile yenilecekleri de üç parmak ile yiyoruz. Bir nevi çatal vazifesi görüyor.
Geç de olsa çatal sofralarımızda yerini alıyor almasına da mevzu burada aslında çatalın hayatımıza girmesi değil. Çatal bir simge sadece. Mevzu, hayatımıza giren çatalın masada sol tarafa, bıçağın sağ tarafa alınmasına taviz vermemiz. Ve bunu adabı muaşeret kurallarımız içine dahil etmemiz. Halen evlerde, lokantalarda velhasıl kelam yemek yenilen her yerde çatalın sol tarafa konulması değiştirilmez bir kural gibi sunuluyor. Daha garibi, aksini uygulayanlar adabı muaşeret kurallarını bilmemekle itham ediliyor. Peki bize ait olmayan, bizden olmayan bu sözde adap kuralını kim yerleştirdi bizim adabı muaşeret kurallarımız içine? Vakti zamanında başkalarının inanç ve kültürlerine göre şekillenen bu kuralları biz neden takip ediyoruz ki? Evrensellik deniliyor… Bazı kaidelerin evrenselliği olmaz. Her milletin kendine göre yeme içme kültürü, adabı vardır. Bunu belirleyen en önemli nokta ise o milletin kendi öz değerlerine göre şekillenmiş olmasıdır. Bu nedenle her milletin adabı muaşereti kendine mahsustur. Çin veya Japon lokantasına gittiğinde porselenlerinde çay içerken bana cam bardak getir diyor musun? Peki çubuklar yerine çatal kaşık kullanmak istiyor musun? Tabii ki hayır! O medeniyete saygı duyuyor, kültürüne ait değerleri büyük bir keyifle kullanıyorsan benim masamdaki çatalın sağda durmasına da karışmayacak, tepki göstermeyeceksin. Çünkü bizim kültürümüzde yemeğin sağ elle yenmesi, özünde evrenselliğin çok ötesinde derin değerler barındırır.
Yıllar önce bu inançla “çatal sağda” hareketini başlatmış biri olarak çatalı önce kendi lokantalarımda sağ tarafa aldım. O dönem çok ciddi tepkilerle karşılaştım. İdeolojik algıladılar biraz. “Benim servisimde çatalı sola koyun” talepleriyle de karşılaştım, restoranlarıma gelmeyerek tepki gösterenlerine de şahit oldum. “Ne gerek var? Milletin derdi şimdi bu mu? Bunca iş içinde bir de bununla mı uğraşacağız?” diyenler de az değildi… Olumlu tepkiler de çok aldım. İnsanlar yıllarca kendi aile sofralarında dahi çatalın solda olmasının sembolik anlamını fark edememiş. Öyle ince işlenmiş hayatımıza. Hatırlattığım için sayısız teşekkür aldım. Çatal sağda hareketim o dönem Külliye’de, Beltur’larda, sosyal tesislerde ve birçok lokantada geniş yankı uyandırdı. Önce Külliye olmak üzere çok fazla restoran, lokanta çatalı sağa, bıçağı sola aldı. Hareketi başlatan biri olarak benim için oldukça gurur vericiydi. Hayatımda yaptığım en önemli işlerden biri olarak yazdım ömür haneme. Ne pahasına olursa olsun bu haklı direnişimden vazgeçmeyeceğim.
Aslında bu tür tepkisel durumların İslam dünyasında gerçekleşmesi gerekirdi. Türkiye’nin de içinde olduğu İslam ülkelerinde çatalı sağ elle tutma yönünde bireysel tercihler bulunmakla birlikte, geniş toplumsal eğilimler ortaya çıkmamıştır. “Sağ elle yemek sünnetken sol el trendi de neyin nesi?” diyenlerdenseniz, çatalı sol elle tutma alışkanlığının kültürel bir yozlaşma unsuru ve etkili bir dayatma olduğunda hem fikir olmamak mümkün değil. Bu dayatma ile ancak her kim ne kadar dayatmak isterse istesin birçok insanın yemeğe oturduğunda çatalı sağ eline aldığını etrafınıza bakarak gözlemleyebilirsiniz. Çatalın sola konulması çok ufak bir detay gibi görünse de verdiğimiz bu taviz binlerce yıllık medeniyetimizin yok sayılmasına kadar götürebilir bizi.
Çatal bir sembol aslında…
Mesele sofra kültürünün asimile edilmesi…
Mesele kültür ve gelenek çatışması…
Mesele bir medeniyet çatışması aslında…
O vakit bu kuralı değiştirmenin, öz kültüre dönmenin vakti gelmiştir: Sen sen ol, olmanı istedikleri gibi değil olduğun gibi ol! Ve çatalı sofranda sağa koy!