Bir pavyon rüzgarıdır aldı başını gidiyor. Dilber’in dansı sayesinde yeniden alevlenen pavyon kültürünü en iyi anlatan yapım Pavyon belgeseliydi hatırlarsanız. Biz de içerden bilgi alalım dedik ve Pavyon’un yapımcısı Enver Arcak’ı bulup merak ettiklerimizi sorduk.
Uzun zamandır çoğumuzun aklında tek bir soru var: Dilber’in evi barkı yok mu? Cevabı bilmiyoruz ama galiba çok yakında öğreneceğiz çünkü İnci Taneleri kısa bir süre sonra ekranlardaki yerini alacak. Dizi henüz yayınlanmadan, sadece fragmanlarıyla inanılmaz bir etki yarattı. Böylece bir zamanlar çok konuştuğumuz pavyonlar yeniden gündeme gelmeye başladı.
Ben de hemen Pavyon dizisinin yapımcısı Enver Arcak’ı buldum ve içeriyle ilgili alabileceğim en net bilgileri almaya çalıştım. Yıllar önce çekilen bu belgesel nasıl olduysa popülerliğini hiç kaybetmedi. Enver de dizi için işin içinde bu kadar olunca ondan daha objektif bir göz olmayacağına karar verdim ve bakın neler sordum?
Pavyon belgeselininin yapımcısı olarak sence pavyonda merak edilecek bu kadar ne var?
Bir kere baktığın zaman erotizm var. Onun dışında erkeklerin birbiriyle yarışı var. Erkeklerin sosyalleşme, flörtleşme ya da psikolojik hizmet alma durumu var. O ışıklar az buz bir şey değil. Neon ışıkların hipnotize etmesi var, alışkanlık yapması var. Bir de işin içinde çok büyük bir sektör var. Sektör sadece o mekana ait bir sektör değil. Taksicisi var, oyuncakçısı var, çamaşırcısı var, kuaförü var v.s. Bir de tabu durumu da var. İşin içinde içkinin olduğu, kadının olduğu, bunun kısmen cazibesinin de olduğu bir durum var.
Pavyon dansı İnci Taneleri dizisiyle yeniden gündem oldu biliyorsun ama pavyonda sadece kadınlar dans etmiyor bildiğim kadarıyla. Pavyonda dans eden erkekler de var değil mi?
Ankara özelinde bahsedecek olursak sadece kadınlar değil, erkekler de dans ediyor tabii. Sahnede kadınlarla dans etmek için bir ücret ödeniyor, bunun bir bedeli var. Herkesin bir sırası var, o sırayla oynanıyor. Erkeklerin dansında da tarzlar var. Mesela Ankara’da “Şentepe usulü” denilen bir dans var, daha hızlı bir dans. Deli Bayram var mesela bu tarz dans eden bizim belgeselde. Hem garson olup hem dans eden var.
Onlar sahneyi alevlendirmek için mi çıkıyorlar?
E tabii aynen öyle. Dans olayı şöyle bir şey. Sonuçta bu görüntü alemi. Mustafa Dağdelen’in tabiridir bu Elhamra Gazinosu’nun eski sahibi. Bu görüntü aleminde sahnede görünür olmak da vardır. Görünür olurken bir kadınla da dans edebilirsin, yedi kadınla da dans edebilirsin. O da bir şov. Ordaki dans eden kadın sayısı arttıkça şov büyür. Dört kişiyle oynamak başka, sekiz kişiyle oynamak başka. Bir de kadınlar arasında ‘ben daha iyi oynuyorum’ gibi bir rekabet de var. Oynarken bunu gözlemleyebiliyorsunuz.
Ben de arkadaşlarımdan hep duyuyorum, kadınlar daha çok merak ediyorlar pavyonları. Erkekler zaten gidebildiği için mi bu merak?
Kadınlar orada “erkekler nasıl eğleniyor”u merak ediyor. Ama artık Ankara’da kadınlar da müşteri olarak pavyona gidebiliyor, garipsenmiyor. Ne oluyor burda ne dönüyor diye merak ediliyor haliyle. Hatırlarsan bir rakı sofrasında mesela “Hayri Abi bizi pavyona götür” diye bir şey vardı. Çünkü neden? Kazık yiyebilirsin, oralar tehlikeli yerlerdir gibi önyargılar vardı. Halbuki buraların da bir bar gibi eğlence mekanı olduğunu bir hatırlamak gerekir aslında. Kadınlar buraları daha önce girilemeyecek yerler olduğunu düşündükleri için de merak ediyor.
Çalışan kadınlarla ilgili ne gözlemledin? Şaşırtıcı profiller denk geldi mi hiç?
Bir kere çalışma koşulları olarak çok zor bir iş bu. Düşünsene geceleri çalışıyorsun ve sarhoşun mektubu okunmaz diye bir şey vardır. Sonuçta alkollü insanlar geliyor oraya. Gece çalışıyorsun, sabah da kendine gelmeye çalışıyorsun. İşin içinde alkol olduğunda yıpratıcı bir iş bir yandan. Bununla mücadele etmek için bazen kimisi alkole dadanır, kimisi depresif olabilir. Çok kazanıyorlar mı? Kazanıyorlar ama kolay bir iş değil bu. Mesela bir tıp öğrencisi vardı ama biz belgeselde yüzünü göstermedik. Para kazanmak için bunu dönemsel iş olarak yapanlar da var.
Pavyona giden dayıların tarla satma efsanesine ne diyorsun peki? Doğru mu bu hikayeler?
Çok fazla var, hatta bir tanesi rahmetli olmuş. Sürekli ailesinin tarlalarını satarak sadece bütün hayatı pavyonda geçen bir adam vardı. Zengin olmasına rağmen pavyonun arkasındaki koltuklarda uyuyup sabah devam eden bir tipti. Bu arada bu sadece buraya has bir durum değil. Amerika’da Nevada’daki çiftçi malını satıyor, sonra Las Vegas’taki striptiz klübünde yiyor. Şimdi tarlalar kalmamamış olabilir, belki rezidansları satıyorlardır. Eğer kendini kaptırırsan çok para harcayabileceğin bir dünya bu.
Pavyon kültürü hep Ankara ile özdeşleşmiş gibi düşünülüyor ama öyle mi gerçekten? İstanbul’da mesela raconlar aynı mı?
Ben İstanbul pavyonlarını çok bilmem. İstanbul her şeyde olduğu gibi dipsiz kuyu. Benim uzmanlık alanım Ankara ama pavyon Ankara’ya has bir şey değil. Adana pavyonu var, İzmir pavyonu var, Anadolu’daki küçük yerlerde müzikholler var. Buralardaki raconlar ya da ritüeller değişebiliyor. Mustafa Dağdelen (Ankaralı pavyon sahibi) anlatıyor mesela. Van’da pavyona gitmişler, garsona kons fiyatını sormuşlar. Ardından hepsine içki gönderip masaya davet etmiş. Garsondan “Abi bizde kadınlar masaya gelmez” cevabını almışlar. Böyle değişik tarzlar var mesela. Ankara’ya gelince kültürle çok ilintili. Köy odaları eğlencesi vardı mesela. Düğün bittikten sonra erkekler ayrı bir yerde toplanıyor, eğlenceye devam ediyorlar. Dışardan getirdikleri bir kadın orada oynuyor, müzisyenler de var içerde. Dolayısıyla müzikle çok ilintili. O Ankara müziği dediğimiz şey aslında şu an Ankara müziği de değil. Erik Dalı Burdur-Çavdır türküsü, Ankara’nın Bağları Kırşehir-Kaman türküsü. Bunların hepsi Ankara havasına dönüştürülmüş şeyler. Bir de müzisyenler pavyonda, düğünde çaldığından daha farklı bir tempoyla çalarlar. Daha alkollü bir ortam olduğu için pavyonda daha yavaş çalınır bpm olarak.
Ankara’da pavyonlar Ulus – Maltepe – Cebeci olarak üçe ayrılır diyorlar. Ne fark var bunların arasında?
Ankara’da ilk açılan barlardan bir tanesi yanılmıyorsam 1926’da Çankırı Caddesi’nde açılan Elhamra. Ulus şehrin eski yeri biliyorsun ve o gelenek, eğlence mekanları, barlar, pavyonların çıktığı yer orası. Mimari mekansal açıdan baktığın zaman Maltepe’dekiler de eskinin düğün salonları. Çoğu dönüşmüş alanlar dolayısıyla çok büyük mekanlar. Bir de müşteri kitlesiyle de ilgili. Kült yerler olabilir tabii ama Çankaya başka bir yerdir, Altındağ başka bir yerdir. Maltepe’deki yerler daha klas, üst segment olmasından dolayı gelen müşteri profili çeşitlidir. Bir politikacı da gelebilir, bir savcı da gelebilir. Ulus’ta daha az böyle şeyler görebilirsin.
Pavyon dizisinin en unutulmayan repliklerinden biri de Köpekçi Sinem’in “Gerizekalı, asıl sen nasıl buraya düştün?” lafıydı. Hakkaten kimin için düşülecek yer bu pavyon?
Eğer işin ekonomik boyutuysa kesinlikle müşteri için düşülecek yer. Sonuçta kadın eğlendirirken para kazanıyor. Nasıl tiyatrocular sahnede oynadıktan sonra her şeyi geride bırakıyorlar, onlar da öyle oynuyorlar ve oldukça iyi oyuncular.
Pavyon belgeseli çekileli ne kadar oldu?
2018’de ilk bölümü çektik, 2019’da yayınlandı. 5 yıl oldu neredeyse dizi yayınlanalı.
Kaç farklı pavyon gezdiniz bunun için?
Sayması zor ama 30-40 yere gitmişizdir herhalde. Hepsi yok çekimlerde ama hazırlık ve ortam görme olarak düşünürsek 30 kesin vardır.
O kadar yıl geçti ama herkes hala konuşuyor. Niye bu kadar tuttu bu iş?
Bizim çok yargıda bulunmadan onları dinlediğimiz ve samimi bir şekilde anlatımların olmasıyla ilgili. Yani biz oraya seyirciyle beraber gözlemci olarak gittik gibi havasının olmasıyla çok ilgisi var bence. Yanı sıra da zaten karakterlerin çok renkli olduğu bir ortamdan bahsediyoruz. Onların çok ilgisi var. Zaten malzeme çok iyiydi. Bu ilk yapılan pavyon işi değil. Bence büyüsü samimiyetiyle, karşılıklı güven ilişkisiyle ilgili. Sonuçta oradaki gerçek kişileri düşünürsen bize güvenmeden bu kapıları açmazlardı.